HAKİKAT KİTABI(HK)_EMRAH ERYILMAZ
HAKKINDA
Bu
yazı kimseye "kitabı okuyun çok iyi" veya "kitabı okumayın beş
para etmez" demiyor. Bu yazı kitabı okurken aklıma takılan, sorunlu
gördüğüm, cevap bulamadığım, yanlış olduğunu düşündüğüm hususlardan bazılarının
derlenmiş halidir.
Başlıkların
altında italik ve tırnak içinde yazılı olan bölümler HK'dan alıntılardır. Bunun
dışında bazı Kuran ayetlerinin çevirileri de tırnak içinde ve italik olarak tarafımca
yazılmıştır.
Kitabın 19'uncu sayfasında "İlk Söz" başlığı altında,
HK'nın "Kuran'daki Kitab-ı Mübin
olarak verilen bilgilerin TEBLİĞİ olduğu, kitabın içerdiği YOĞUN ENERJİ
sebebiyle rüyalarda değişiklik yaşanabileceği" belirtiliyor ve "Kitabın
size sunduğu tek şey hakikatlerdir" gibi büyük bir iddiada
bulunuluyor. Yazarın, bu cesur iddiasının altını çizerek eleştiri ve sorulara
geçiyorum:
1) SADECE İNSAN
MI?
"Tüm oluşumlar ve olguların tek temel kaynağı vardır, o da Yüce Allah'tır.
Dünya üzerinde bunu bilebilme ve üzerinde düşünebilme farkındalığına sahip tek
canlı insandır" (HK Sayfa: 27)
Kuran'ın 72:1,2, 51:56 ayetleri göz önünde bulundurulduğunda
cinler de pek tabii bu söylediği şekilde tasnif edilebilir.
Deki:
Hakikat bir takım cinnin Kur'ân dinleyip de şöyle dedikleri bana vahyedildi.
Şüphesiz biz, hayret verici bir Kur'ân dinledik.(72:1)
Ben
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.(51:56)
Bu durumda, "Yazar cinlerin de insan olduğunu düşünüyor mu?",
"Düşünüyorsa 51:56'da insandan ayrı bir tür olarak neden cinlerden
bahsediliyor?", "Yoksa yazar cinlerin dünya üzerinde bulunmadığını mı
düşünüyor?" gibi sorular akla geliyor. HK'nın ilerleyen bölümlerinde
bahsedildiği üzere cehennem yaşantısının dünya üzerinde olduğu iddia
edilmektedir. 11:119'da " ...Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem
cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü hak oldu." ayetine göre yazara göre cinler de dünyada
oluyor. Yok eğer cinler insanlar gibi bilinç evrimine tabii değilse neden cehennemdeler?
Sistemin amacı HK'da belirttiği gibi tekamül değil mi?
2) DÜŞÜNCE HIZI !
"Evrendeki en hızlı şey
düşünce hızıdır. ... Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Zihninizde herhangi bir
konuyla ilgili plan ve sonuçları saniyeler içinde yapabilirsiniz ..."
(Sayfa: 58)
Yazar bu sonuca nasıl ulaştığına dair herhangi bir deney sonucu
veya güvenilir bir kaynak bildirmemiş. Ancak internette "nöral ileti hızı"nı araştırırsanız
ışık hızından ne kadar geride olduğunu görebilirsiniz. O da olmazsa lise düzeyi
fizik bilgisinden ışığın sıvı ve katı maddeler içinde havadakinden daha yavaş
ilerlediği bilgisini hatırlamak, bu iddia hakkında makul bir şüphe duymanız
için yeterlidir.
3) ENERJİ FORMÜLÜ
VE NUR/35
Emrah kitabında, 24:35
ayetini enerjinin formülü olan E=mc^2 formülünün açıklaması olduğunu iddia
etmiş. Şöyle diyor;
"1. Yüce
ALLAH, içerisinde yaşanılan “gökler ve yer” olarak bildirilmiş âlemin
nurudur/enerjisidir. Yani “E“dir.Buna 1 diyelim.
2. “Nurun örneği
şuna benzer” cümlesinde kullanılan örnekleme, âlemin nuru olan enerjinin
denkliğinin ifade ediliş bilgisidir. Yani “=” “eşittir” ifadesidir. Buna 2
diyelim.
3. “İçinde lamba
bulunan bir kandil…Lamba bir cam kap içindedir. O cam kap ise, inci gibi
parlayan bir yıldız gibidir.” denilerek, nurun eşitliğinin tasvirlemeleri
yapılmıştır. Son cümlede “yıldız gibidir” denilerek, tasvirlemenin biçim ve
kütle olarak bilgisi verilmiştir. Yani “m” “kütle“dir. Buna da 3 diyelim.
4. Ayetin
devamında inci gibi parlayan yıldız olarak kütlesel tasvirlemeleri yapılan cam
kabın “Ne doğuda ne de batıda olmayan, zeytinyağı üreten mübarek bir ağaçtan
yakılır/tutuşturulur.” bilgisi verilmiştir. Bu çok önemli çarpan detayı “x”
“çarpı“dır. Buna da 4 diyelim.
5. Ayetin
devamında “Yağı, neredeyse ateş değmeden aydınlık verir. Işık/nur üzerine
ışıktır/nurdur” olarak verilen bilgi, mübarek ağaçtan dönüşüm sonucu oluşan
zeytinyağının (hidrojen) ortaya çıkardığı bir detaydır. Bu dönüşüm örneği
Einstein’ın maddenin gram başına ışık üzere ışık (c²) enerjiye
dönüştürülebileceği ilkesinin de karşılığıdır. Potansiyel olarak her maddenin
içinde bu enerji bulunduğu için, ayet içerisinde “ateş değmeden aydınlık verir”
detayı bildirilmiştir. Bu kısım, denklemin son parçasıdır. “Işık/nur üzeri
ışık/nur” bilgisi ayet içinde verilerek ışık hızının karesi bildirilmiştir. Bu
da “c²” “ışığın karesi“dir. Buna da 5 diyelim.
Buraya kadar
rakamlandırılan bilgileri birleştirirseniz ortaya şu sonuç çıkar: Nur esması
ile tecelli eden Yüce ALLAH, bütün âlemin nuru, Enerjisidir (E). Bu enerjinin
örneği (eşitliği) şuna benzer (E=). Öz enerjisi içinde gizli olan ama o giz
dışarıya yansıyarak çıkan cam kap, parlak bir yıldız gibidir. Bu
tasvirleştirme, enerji eşitliğinde verilen kütle birimin karşılığıdır (E=M). Bu
cam kap, zeytinyağı üreten mübarek ağaçtan tutuşturulur/yakılır bir diğer
manada çarpılır (E=Mx)’tir. Ve devamında zeytin ağacından dönüşüm sonucu ortaya
çıkan yağ ise, ateş değmeden aydınlık verir, ışık üzeri ışıktır (E=M x
C²)"(Sayfa 61-62)
Işığın enerji değil enerjinin bir türü olmasını, "yıldız
gibidir" ifadesinin kütleyi tasvirlemesindeki anlaşılmazlığı,
"yakılır/tutuşturulur" ifadesinin matematiğin çarpma işlemiyle hiçbir
ilgisi olmaması, bir sayının kuvveti/üssü alınacaksa arapçada bunun "2 alâ(üstünde)
2" değil, "2 kuvvet 2"
şeklinde ifade edilmesini bir kenara bırakacak olsanız bile yazarın kurduğu bu
benzetmenin yanlışlığını kısaca ispatlamak için şu yeterli olacaktır sanıyorum:
E=mc2 formülünde c kare'ye 24:35'teki suresindeki "nur üstüne
nur" ifadesi yakıştırılmaya çalışılmış. Nur ışık demek ışık hızı(c) demek
değil. Hem de ayette nurun hızı(c) üstüne nurun hızı(c) denmiş olsaydı bu c
kare şeklinde değil c üzeri c şeklinde ifade edilmesi gerekirdi ki enerjinin
formülü bu değil. Yani çok açık bir şekilde kelimelerin anlamı kaydırılmış.
4) MİRAÇ?
"Gök katları ve onlar
arasında yolculuk, ilahi sistemin onayı dahilinde olmaktadır. İsra suresi 1 ve
60. ayette Resulullah'ın ilahi irade tarafından sistemin işleyişinin
gösterildiği bilinç yolculuğunun anlatılışı, ayette (Rahman33) bildirilmiş
"üstün bir güç" olan ilahi onay ile yapılmıştır...."
(Sayfa159)
Bu paragraftaki "Rasulullah" kelimesinden, yazarın
ismini anmadığı ama bu paragrafı okuyan hemen herkesin aklına ilk gelen isim
olan Muhammed'i kastettiğini anlıyorum. Çünkü "gök katları arasında bilinç
yolculuğu" gibi bir tabir, çelişkilerle dolu hadis külliyatında Muhammed
için bahsedilmektedir. (Bkz: Buhârî, Bed’ü’l-Halk 6). Yazar, kitabında her ne
kadar hadislere değer vermediği gibi bir görüntü vermişse de bu konuda hadis
külliyatının etkisinden kurtulamamış görünüyor.
Kendisine
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan
çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir.
Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir (17:1)
Hani
sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana
gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf
insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece
onların büyük azgınlıklarını artırdı (17:60)
17:1'de bahsedilen "bir gece yürütülme/götürülme" nin
bir metafizik olay olduğuna, bu yürütülme hadisesinin de Muhammed'e yaptırıldığına
dair kitapta kanıt sunulmamış. 17:1'in devamını da okursanız, birinci ayette
bahsedilen bir gece yürütülen o kulun Musa olma ihtimali de vardır. Bu
yürütülen kişinin Musa olmadığını düşünseniz bile "Muhammed olduğuna dair
kanıt nedir?" sorusu ortada durmaktadır.
Kaldı ki 17:1 ve 17:60 ayetlerin yazarın açıkladığı şekliyle
birbiriyle ilişkilendirilmesi de sorunludur. 60'ıncı ayet rüyadan bahsetmekte,
1'inci ayet ise bir kulun yürütülmesinden bahsetmektedir. Yani birinci ayet bildiğimiz
fiziksel bir olaydan bahsediyor. Bu ayetlerin birbiriyle yazarın dediği şekilde
ilişkili olduğuna dair bir kanıt da göremedim kitapta. En azından 1'inci ayette
neden "seni yürüten" değil de "kulunu yürüten" dendiğini
düşünmek gerekmektedir. Eğer 17:1'de geçen "esra" kelimesi "yürütmek/götürmek"
anlamına değil de "bilinç boyutları arasında yolculuk yapma" anlamına
geliyorsa yazarın bu kelimenin nasıl bu anlama geldiğini de belirtmesi
beklenirdi. Çünkü görebildiğim kadarıyla böyle bir anlam sözlükte de geçmiyor.
5) AKLİ KÖSTEKLER
!
"Kalpleri olsun da
onunla akıllarını çalıştırsınlar (22:46) önermesi çok önemlidir. Çünkü hakikat
bilgisine ulaşmak için kullanılması gereken, kalp/gönül gözüdür. Ancak o zaman
Hakk bilgisine ulaşabilirsiniz. Akli
köstekler sizi bir yere kadar götürür ve sınırlar. Kalp/gönül/vicdan
gözüyse evrensel bilgiye ulaşmanın anahtarıdır..."(Sayfa160-161)
Yazar kitabında bu "akli köstekler(!)" söylemini birkaç
yerde daha kullanıyor. TDK sözlüğüne bakılırsa kösteğin burada engel anlamında
kullanıldığı rahatlıkla anlaşılabilir. Yani yazara göre akıldan kaynaklanan
engeller bizi ancak bir seviyeye kadar ilerletebilirmiş. Burada doğal olarak
"Akıl bizim için engel ise bizi nasıl ilerletebiliyor?" sorusunu
sormak gerekir. Ayrıca kitapta kalp, gönül, vicdan kavramlarını nasıl
tanımladığına ben şahit olamadım şahsen. Akıl için engel kelimesinin
kullanılması, kalp, gönül, vicdan dediği şeylerle elde edilen bilgi(!)lerin "akılla çelişse de kabul edilmesi
gerektiği"ne gönderme yapmaktadır. Ki bu da tarikat dediğimiz
kurumlarda şeyh denen kişilere kutsallık/sorusuz teslimiyet atfeden Kuran dışı
bir anlayışla ilintilidir. Eğer kitabı okursanız yazarın birçok yerde herhangi
bir delil göstermeden birçok varsayımda bulunduğunu(ki bazılarına bu yazıda
değinildi), bunları da yer yer "kalp gözüyle görebilmekle mümkündür"
minvalinde açıklamalarla geçiştirdiğine şahit olabilirsiniz.
Burada sanırım şu hususa değinmek gerekir;
Aklımızın fener ışığı elbette tüm zamanların ve alemlerin
bilgisini bir anda aydınlatmaya yetmez. Zaten vahyin gönderilme sebebi de bu.
Ancak bu bizim aklı hor görmemize sebep olursa felaketimiz olur. Çünkü Kuran'a
göre Kuran'ın Allah kelamı olup olmadığına da akılla karar verirsiniz. Kuran'da
40 dan fazla yerde aklın önemi belirtilir. Yani siz ister ilham alın ister
vahiy alın nasıl bir hakikati açıklayacaksanız bunun akılla çelişmemesi gerekir. Yani akılla barışık olması lazım, aklı
köstek görüyorsa şeytandandır o bilgi. Dahası verdiğiniz hükümleri
delillendiremiyorsanız (ki bu HK'da çokça yapılmış) insanlar sizin iddianızın
peşinden gitmemelidirler.
Hakkında
kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp,
bunların hepsi ondan sorumludur.(17:36)
"Sen köstek kelimesine takılmışsın, yazar da senin dediğini
söylüyor zaten" diyorsanız, size derim ki; "Bu eleştiride anlatılmak
isteneni kalp gözünüzle görmeye çalışın, muhakeme kabiliyetiniz sizi ancak bir
yere kadar götürür. Köstek kelimesinin akla yakıştırılmasındaki niyeti görmek
için kalp gözünüzü açmalısınız :) "
6) BOYUT SAYISI
"...Onun
kelamları arş katından (19. boyut) kat kat bölünmüş alemlere yansıtılır...."(Sayfa:165)
Kitapta arş katının 19. boyut olduğu iddia edilmiş. O kadar. Hiç
bir delil yok. Neden 8 değil mesela? 7 kat gök var üstü de arştır belki?
Kitapta bu tür, "doğrulanması imkansız" olduğunu
düşündüğüm iddiaların fazlalığı dikkatimi çekti.
7) SİCCİN VENÜS
MÜ?
" "Doğrusu,
füccarın kayıtları Siccin'dedir. Siccin nedir bilir misin? Rakamlandırılmış bir
kitaptır o"Mütaffifin 7-9 Ayetler
...
füccar kelimesi
Kuran dilinde, yüce Allah'ın insanı yarattığı fıtrat dışında ilerleyen
varlıklar ve kavramlar için kullanılır.
...
...rakamlandırılmış
olarak detay verilmesinin nedeni, bir yazının ötesinde nefsin kendisine
uygulanan imtihan sonucu, yine kendisine dönen bir not(titreşim/frekans)
olmasından ötürüdür....
...
"Semaya ve
Tarık'a and olsun; Tarık'ın ne olduğunu bilir misin? Parlak yıldızdır.Bütün
nefslerin üzerinde mutlaka hafız(denetleyici/koruyucu) vardır." Tarık 1-4
Ayetler
Tarık olarak
bilgisi verilen yıldız, bütün nefslerin koruyucusu, gözetleyicisi olan Venüs gezegenidir.
...
...ilahi sisteme
bağlı yansıtıcı bir odaksa o yıldız olarak karşılık bulmuştur. Çünkü Venüs
gezegeni bilinç evrimi yapılan bir varlık sahası değildir....
...
"Tarık'ın ne
olduğunu bilir misin? Parlayan yıldızdır."Tarık 2-3. Ayetler
Ayette Tarık'ın
fiziksel tarifi yapılmaktadır. Tarık,
gökyüzüne baktığımız vakit, Güneş ve Aydan sonra gelen en parlak gök cismi olan
Venüstür. Ayrıca, negatif bilinç
imtihanlarının yansıtıldığı, kayıt altına alındığı ve rakamlandırıldığı
Siccin'dir. Bütün negatif imtihan tesirleri buradan yansıtılmakta ve kayıt
altına alınmaktadır.
...
Venüs'ün kendine
ait olan ve Güneş sistemindeki diğer gezegenlerden farklı özellikleri vardır.
Yüzeyi en sıcak gezegendir.
En yoğun atmosfere sahip gezegendir.
Ekseni etrafında, güneş sistemindeki
bütün gezegenlerin tersi istikametinde döner. Bu çok önemli bir detaydır.
Latincede Venüs
gezegeninin ismi Luciferdir. Lucifer şeytanın diğer isimlerinden biridir."(Sayfa
177 - 181)
Yukarıdaki özeti kısaca özetleyecek olursak Emrah şunları yapmış
oluyor:
1. İlk önce "rakamlandırılmış" kelimesine
titreşim/frekans anlamı yükledi,
2. Sonra Tarık Venüstür dedi.
3. Sonra Siccin Venüstür dedi !!!
4. Siccin'in Venüs olduğuna dair kanıt olarak da yüzey sıcaklığı,
Lucifer kelimesi ve yörüngesini diğerlerine nazaran ters yönde seyretmesini
sundu.
Şahsen burada tek ciddiye alabileceğim şey ikinci seçenek. O da
Kuran'ın yıldız ve gezegen tanımlamasına bağlı. Yani bu iddia da sallanıyor ama
neyse. Evet Venüs çıplak gözle bakıldığında gök yüzündeki en parlak yıldız(yani
yıldız gibi görüyoruz, kozmolojik anlamda gezegen tabii). İlk iki önermeyi
doğru kabul etseniz bile nihayetinde yazar hiç bir Kurani delil getirmeden
Venüsün bazı fiziksel özellikleri ve Latincedeki karşılığına bakarak, Siccin Venüstür deyip geçiyor. Evet Tarık/4'te
bütün nesfsler üzerinde koruyucu (hafizun) olması Tarık yıldızını nefslerle ilişkilendirebilir
ama sen Siccin ile Venüs(Tarık!) arasında bir bağ kurmadın ki? Delil ne? Kuran
dışı ve bilimsel olmayan kaynaklar mı? Yüzey sıcaklığına bakarsak Güneş daha
sıcak. Üstelik kozmolojik olarak da yıldızdır kendisi. Kuran'da Siccin'i
Tarık'a bağlayan delil ne yani? 86:4'e göre kayıtların (hafizun) olması mı? O
halde Venüs neden İlliyyun olmuyor? İyilerin de kaydı tutulmuyor mu
sonuçta(İlliyyun'da 83:18)? Kitabın
ilerleyen bölümlerinde İlliyyun'un Sirius yıldızı olduğu belirtiliyor. Onun
için de delil getirilmemiş. Burada "Neden Sirius A İlliyyun, Sirius B de
Siccin olmuyor?" sorusunu da sorabiliriz. Sirius için de internette "görünür kadiri
bakımından gökyüzündeki en parlak yıldız" olduğu bilgisine
erişebilirsiniz. Öyleyse Tarık neden Sirius olmuyor değil mi?
Böyle karanlığa taş atar gibi zanlar üzerine hüküm kuracaksak
Yunan mitolojisindeki Venüs tanrıçasından yola çıkın, oradan astrolojide
Venüs'ün iyilik ve güzelliği simgelediğini vurgulayın ve Venüs cennettir deyin olmaz
mı?
Yanlış anlaşılmasın. Yazarın bu iddiaları Allah bilir belki de
doğrudur. Ben bilmiyorum. Ancak öne sürdüğü argümanlar, deliller tatmin edici
değil.
8) DÖRT CENNET
KATI ve ESFELE SAFİLİN
" Esfeli
safilin: İnsanın sefillerin en sefiline veya aşağıların aşağısına denk gelen
hem bedensel hem bilinçsel vaziyete çevrilmesidir... "(Sayfa 119)
"Ve andolsun
ki, dünya semasını/göğünü kandillerle süsledik. Ve onları şeytanlar için taşlar
kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık." Mülk 5. Ayet
(Sayfa 167)
"Dünya
semasında kandil olarak verilmiş bilgi, içerisinde yaşanılan 3 gök katını
barındıran imtihan dünyasından sonra gelen ilk cennet katıdır.
"Ve
semada/gökte sizin rızkınız ve vaat olunduğunuz şeyler vardır" Zariyet 22.
Ayet
...
Bu cennetler
Güneş sisteminde bulunan gezegenlerdir. (Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün) Tüm
bilinç evrimi yapılan katlar, güneş sistemi içindeki yaratımlardır. (Sayfa 168)
...
...Kuran dili
içerisinde gezegenler için kullanılan kelime "el kevaibi", yıldızlar
için kullanılan kelime ise "en nucumi"dir. (Sayfa 169)
"Nefslerin
üzerine çizilmiş 7 yolun 3'ü yaşanılan varlık
sahasında, geri kalan 4'ü cennet olarak ayrı varlık
sahalarındadır"(Sayfa 272)
"Rabbinin
makamından korkan kimseye iki cennet var." (Rahman 46. Ayet)(Sayfa 272)
"O ikisinin
ötesinde iki cennet daha var"(Rahman 62. ayet) (Sayfa 272)
"Andolsun ki
biz insanı, ahseni takvim içinde yarattık. Sonra onu esfeli safiline/aşağıların
aşağısına çevirip attık" Tin 4-5. Ayetler (Sayfa 273)
"Daha önce
bilgisi verildiği üzere ilk yaratılmış Ademoğulları cennet boyutuna uygun
titreşim ve frekansta yaratılmıştır. Bu bilgi "ahseni takvim"
"en güzel biçimde/kıvamda" yarattık olarak verilmiştir. Fakat devam
eden süreç sonrasında onu "aşağıların aşağısına çevirip attık"
bilgisi verilmiştir. Burada yine çok ince bir detay bilgisi verilmiştir.
Bu detayı
"aşağı" veya "aşağılara" attık olarak verilmemiştir. Bilgi,
"aşağıların aşağısı" olarak verilmiştir. Aşağılar kelimesi çoğul bir kelimedir.
"Aşağı + Aşağı = Aşağılar".
Bu kelime 2 gök katının karşılığıdır. Devamında kullanılan "aşağısı"
kelimesi tekil bir kelimedir ve 1 gök katının karşılığıdır. Toplamda nefsler 3
kat/boyut indirilmiştir.
Ademoğulları
girebilmeye uygun olarak yaratıldığı cennet katının ilk basamağı olan 4. cennet
katından, "aşağıların aşağısına" denk gelen "3" gök katı
indirilerek 1. gök katı realitesine bağlı boyuttan imtihana
başlamışlardır...."(Sayfa 273)
İlk Gök Katı..."...Muhakkak
ki nefs, kötülüğü emreder"(Yusuf 53. Ayet)(Sayfa 274)
İkinci Gök Katı
... "Kendini kınayan nefse yemin ederim"Kıyame 2. Ayet (Sayfa 275)
Üçüncü Gök Katı
"Takva, Mümin, Arıtılmış Kullar"(Sayfa277)
Plüton tartışmasını kenara bırakır ve Plütonu saymazsak, Güneş
Sistemimizde 8 gezegen bulunmakta. Yazar Kuran'da geçen 7 gök katını bu 8
gezegenden 5'i ile ilişkilendiriyor. Dünya gezegeninde nefs-i emmare (sürekli
kötülüğü emreden nefs), nefs-i levvame (eleştiren/kınayan) ve mümin bilinci
olmak üzere 3 kişilik türünü 3 gök katı
olarak tasnif ediyor ve bu 3 gök katı dünyada. Venüsü daha önce Siccin ilan
etmişti ve bir yıldız (Tarık!) olduğu için de burada bilinç evrimi
yapılmıyordu. İçten dışa doğru baktığımızda ilk sıradaki Merkür ve Dünya'dan sonraki Mars gezegenleri
nedense kitapta hiç bahsedilmeden geçiliyor ve 4. kat gök Jüpiterden başlamak
üzere 55:46 ve 62'ye göre her gezegene
1'er kat düşülerek cennettir deniyor. Arada Mars gezegeni olmasa
"belki" diyeceğim ama işte "Cennetler neden Mars'tan başlamıyor?"
sorusu, Güneş sistemi gezegenlerini cennetle özdeşleştirme noktasında zorlama
yorum yapıldığını düşündürtüyor bana.
Diğer konu ise "esfele safilin". Anlaşılmaz bir şekilde "safilin"
kelimesini çoğuldur deyip "aşağı + aşağı=aşağılar" şeklinde
açıklayarak "safilin"
kelimesine "2 aşağı" anlamı veriyor.
Şimdi "safilin" kelimesinin anlamı "iki aşağısı" olsa
çevirisini de o şekilde yapması lazım. Dahası "safilin" kelimesi
yazarın iddia ettiği gibi fiziksel
lokasyon belirtse ve 4. kat göğün altındaki iki gök katı (yazara göre "kınayan
nefs" ve "mümin bilinci" oluyor) anlamına gelse, kelimenin
marife gelmesi beklenir. Yani safilin kelimesi "iki aşağısı" demek
olsa ve belirli/spesifik iki kattan
bahsedilse 95:5'te "esfele safilin" değil "esfel es
safilin" denmesi beklenirdi diye düşünüyorum.
9) YENİDEN
BEDENLENME VE DÖNGÜ KONUSU
""Melekler
ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O'na."Mearic 4.
Ayet
"Her nefs,
kendisine verilen 50 bin yıllık sürecin sonunda güdücüsü olan Ruh ve Melekler
(akıl, us, idrak, kayıt melekleri vb.) ile birlikte O'na yükselir.(Sayfa 246)
"Bir gün
kavramı, sistem bilgilerinin anlaşılması için kilit noktadır. 1 gün içinde
bulunan gündüz süreci bir bedenlenme içinde bulunan varlık sahasındaki karar
aşamasıdır. Bir diğer anlamda imtihanların uygulandığı süreçtir. Gece ise
bedenlenme süreci içindeki imtihanların değerlendirilme ve sonraki imtihanların
belirlenme aşamasıdır."( Sayfa 246)
"Gökten yere
kadar her işi O düzenler. Sonra işler, sizin hesabınıza göre bin yıl kadar
tutan bir günde yine O'na yükselir."Secde 5. ayet (Sayfa247)
"...Her
nefse verilmiş 50 bin yıllık döngünün, 1000 yıllık süreçlere bölündüğünün
bilgisidir.."(Sayfa 247)
"..."Ruh"
kelimesi daha önce detaylı olarak bilgisini verdiğimiz Yüce Allah tarafından
varlık sahasında imtihana başlayan nefslere verilmiş olan ilahi tesir ve bilgi
kanalı olan sürücü/güdücüdür...(Sayfa141)
"Ve Sur'a
üfürülür. Bu da vaad edilen gündür. Bütün nefsler bir sürücü ve bir şahit ile
geldi" Kaf 20-21. Ayetler (Sayfa148)
"Yoksa
onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyeceğimizi mi zannediyorlar? Hayır
onların yanında elçilerimiz yazıyorlar" Zuhruf 80. Ayet
"Andolsun
insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz çünkü biz ona şah
damarından daha yakınız. Sağında ve solunda oturmuş iki görevli, kayıt
yapmaktadır. Her ne söz söylerse mutlaka yanında bir gözcü vardır." Kaf
16-18. Ayetler
"İnsan ruh
değildir. İnsan nefstir. Ruh varlık sahasındaki her varlığa verilen, varlık
sahasında hareket imkanı sağlayan ilahi tesirdir..."(Sayfa 145-146)
"Bütün
insanların kuşunu boynuna bağladık. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış
olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız" İsra 13. Ayet (Sayfa 147)
"...Kuş bir
sembol olarak binlerce yıldır dünya
üzerinde her cooğrafyada her ırka mensup insan tarafından kullanılmıştır.
Sembol olarak ifade ettiği şey ise ruhtur...."(Sayfa147)
Kitapta geniş yer kaplayan bu bölüm hakkında, yazının daha fazla
uzamaması için olabildiğince az alıntı yapıp HK'nın bu bölümünden kendi
anladığımı çok kısa bir şekilde özetleyeceğim.
Yazar kitabında kişilerin dünya gezegeninde 50 bin yıllık uzun döngüler
içinde her 1000 yıllık devirlerde bir hayat yaşadığını, 50 bin yıllık devirin
sonunda yaşanan din günü/izin günü(!)nde,
yaşadığı 50 ömrün muhasebesinin yapıldığını, enerjisini yeterli seviyeye
yükseltmişse üst boyutlar olan cennetlere sevk edildiğini, yükseltememişse
yeniden 50 bin yıllık bir döngüye tabii tutulduğunu belirtmekte. Yazara göre her
50 bin yıllık döngünün başında ilkel yaşam formunda oldukça vahşi koşullar içerisinde
döngüye başlayan insan, böylece ateş imtihanları ile cehennemde sınanmaya
başlıyor, amellerine göre de sonraki yaşamlarında ateş imtihanlarından
uzaklaştırılıyor veya daha çetin bir şekilde sınanıyor. Nuh, Ad ve Semud
kavimlerinin helakı önceki 50 bin yıllık döngülerin sonu oluyor. "Melekler
ve Ruh, miktarı 50 bin yıl olan bir günde yükselirler O'na." (Mearic 4.
Ayet) ayetine göre burada belirtilen ruh (ilahi bilgi); İsra 13 ayetinde
belirtilen boynumuza bağlı kuşumuz, Kaf 20-21 ayetlerine göre ise sürücümüz,
melekler ise; Zuhruf 80 ve Kaf 16-18
ayetlerine göre kayıtçı meleklerimiz oluyor. 50 bin yıllık döngü sonunda O'na
yükselen "melekler ve ruh" bunlar yani.
Kuran hakkında derinlemesine bilgi sahibi bir eleştirmen kitabın
bu kısmıyla ilgili daha iyi yorum yapabilir. Kuranda oldukça geniş yer verilen
ahiret yaşamının nasıl işlediğinin detaylarının ortaya konması ciddi bir Kuran
bilgisi gerektiriyordur. Şunu açıkça belirteyim ki bu konuda yetkinliğe sahip
değilim. HK'yı gücüm yettiğince Kuran'la, Kuran'ı da kendi içinde çapraz
okumaya gayret ettim. Kitabın bu kısmıyla ilgili "Cehennemin fiziken
nerede olduğu, çağlar içinde döngüsel bir biçimde içindekilere kurtulma şansı
verilecek bir şekilde tasarlanıp tasarlanmadığı, baas'ın dünya üzerinde yeniden
bedenlendirilme şeklinde gerçekleşip gerçekleşmediği" konularında zihnimde
bir netlik oluşmadı açıkçası. Kitapta, kendi bilgi düzeyime göre bana "acaba"
dedirtecek bazı ikna edici görünen açıklamalar var ancak, eğer gerçekten bir
bedenlenme sistemi var ise bu sistemin yazarın açıkladığı şekilde olmasının
mümkün olmadığını gösteren çok basit ve önemli bir soru da var:
8.1) "7
milyar insan hangi bin yıllık döngüde yaşadı?"
Açmaya çalışayım;
Şuan eğer dünya üzerinde yaşayan milyarlarca insan varsa (ki var)
bundan önceki bin yıllık dönemde de nüfusun milyarlarla ifade edilmesi
beklenir. 1400 lü yıllarda 300 milyon civarında olduğu belirtilen dünya
nüfusunun sonraki yüzyıllarda milyarlara varan logaritmik artışı yazarın
iddiasında büyük bir soru işareti oluşturuyor sanırım. Bilmem anlatabildim mi?
Aslında yazar bu durumun farkında ve kitapta üzerinde yeterince durmadan "sonradan nefs olma potansiyeline erişenler"
diyerek bu orantısız durumu açıklamaya çalışıyor. Ama bu daha da kötü. Çünkü bu
durumda milyarlarca insan 50 lik büyük döngünün ortasında/sonunda bir yerlerde (mesela
atıyorum 48'inci bin yıllık dönemde) ilk defa nefs olmuş oluyor ki o zaman da
şu soruyu sorarsınız: "Diğerlerinin
50 ömürlük hakkı var da bunların niye daha az hakkı oluyor?" Çünkü
yazara göre tüm nefsler 50 bin yıllık bir döngüde 50 yaşam hakkına sahip. (Bkz:
Sayfa 247)
8.2) Anlam
Çarpıtma mı?
Bir diğer konu da "yevme izin" kelimesi. Yazar bu
kelimeyi ısrarla "izin günü"
diye çeviriyor. İzin günü de sur üflenip de nefsler bir araya getirildiğinde
artık imtihanlara ara verildiği için din gününün diğer bir anlatımıymış! Allah
Allah deyip açıp baktım Kuranda birçok yerde kullanılan "yevme izin" kelimesi sonunda "nun" olmadan "z"nin üzerinde kesra
tenviniyle yazılıyor ("يَوْمَئِذٍ " 89:23,
3:167, 4:42, ...). Ama izin kelimesi yani bildiğimiz mola vb anlamında izin
kelimesi "elif - z - nun" harflerinden oluşmakta("اٰذَنَ" 7:123,
20:71, 26:49) . İyice emin olayım diye arapça bilgisinin iyi olduğunun
düşündüğüm 2 kişiye sordum bunu, ikisi de "yevme
izin" kelimesinin "izin günü" şeklinde çevrilmesinin mümkün
olmadığını belirtti. Bu kelimeyi mealcilerin kahir ekseriyeti "o
gün" şeklinde çevirirken "izin günü" şeklinde çeviren iki kişiye
rastlayabildim (İskender Evrenesoğlu ve Erhan Aktaş). Eğer yazar elimizdeki
Kuran mushaflarında bu kelimenin tahrif edilmiş olduğunu, yevme izin
kelimesinin sonunda NUN harfi olması gerektiğini iddia etmiyorsa (ki iddia etse
kitabında yer vermesi beklenir) Kuranda olmayan bir harfi sanki Kuranda varmış
gibi kelimeyi ele alıp bir de üzerine uzun uzun yorum yapmanın amacı ne oluyor
şimdi?
8.3) Tekrar
Diriltilmek Mi, Diriltilmek Mi?
"Ayette (22:5)
kullanılan "min el ba'si" tekrar
diriltilmek ifadesi çok
önemlidir. Ayetin giriş cümlesi olarak "siz tekrar diriltilmekten
şüphe duyuyorsanız" bilgisinden sonra, bilinmesi ve üzerinde düşünülmesi
istenen konu aşamaları tüme varılması için alt yaratım bilgileriyle verilmiştir.İlk
olarak insanın yaratılışı ve dünyaya geliş aşamaları verilmiştir. Sonrasında
ölümün yine belirlenmiş süreye kadar işletildiği bilgisi verilir. Fakat
sonrasında arz/toprak üzerinden misal yapılır." (Sayfa: 238)
Yazar burada "min" ve "el-ba'si" kelimelerine
yanlış anlam yükleyerek ölümün ve yaşamın tekrar ettirildiği sonucuna gönderme
yapıyor. Sözlüğe bakarsanız "min" harf-i cer'inin -den -dan anlamına,
"ba's" kelimesinin de "tekrar dirilmek" değil, "dirilmek
/gönderilmek/uyanmak" anlamına geldiğini görürsünüz. "min el
ba'si" kalıbı ise "dirilmekten" şeklinde çevirilmesi doğru
olacaktır diye düşünüyorum. Araya "tekrar" kelimesini sokmanın
gereğini anlayamadım doğrusu.
10) CELALEDDİN
RUMİ VE KURAN
"Rumi'nin sevgisi
evrenseldir, ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm insanları kapsar. Sevgi ve aşk
felsefesi, yaşadığı günden bugüne, yalnız Türk halkını değil, çeşitli din ve
kültürden olan bütün dünya insanları kendi dünyasına çekmiştir. Onun düşüncelerinin ve metinlerinin tüm
kaynağıysa Kuran-ı Kerimdir"(Sayfa 570)
Yazarın bu iddiası ile ilgili hiç bir yorum yapmadan sizi sadece
"Cemre Demirel"in blogunda "http://michaelsikkofield.blogspot.com/search?q=mesnevi"
adresine yönlendireyim okuyup siz karar verin Celaleddin'in Mesnevisinin
Kuran'la ne kadar bağdaştığına.
11) ON DOKUZ
MESAJINI DOĞRU ANLAMAK YA DA FETİŞ HALİNE GETİRMEMEK
""Hamd(övgü),
gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan
ALLAH'ındır. O, yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz ALLAH, her şeye gücü
yetendir. ALLAH, rahmetinden insanlar için ne açarsa o takdirde onu tutacak
yoktur. Ve neyi tutarsa, artık O'ndan sonra onu gönderecek de yoktur. Ve O,
Aziz'dir, Hakim'dir." Fatır 1 ve 2. Ayetler" (Sayfa 530)
Ayetlerde
"2, 3 ve 4'er kanatlı" olarak "3" farklı grupta verilmiş
görevli bilgisi şu şekildedir.
a) İki kanatlı
olarak verilen sembolik bilgi: Varlıkların doğum ve ölüm tarihlerindeki yılın
19'un katı olması; Bu sistem ile varlık sahasına gönderilmiş görevliler,
bütünün parça bilgisini vermiştir.
b) Üç kanatlı
olarak verilen sembolik bilgi: Varlıkların doğum ve ölüm tarihleri toplamının
19'un katı olması; Bu sistem ile varlık sahasına gönderilmiş görevlilerle,
bütünün bilgisini içeren ve o andan sonraki ana geçişte ihtiyaç olan parça ve
konu bilgisi verilir. Bu, sonraki süreçte bütüne doğru giden yoldaki bilgi veya
sürecin bağıntısıdır. Bu görevliler bir milletin kurulmasıyla ilgili olabildiği
gibi bilim anlamında yeni bir bilim kolunun kurulmasında rol almışlardır.
c) Dört kanatlı
olarak verilen sembolik bilgi: Varlıkların hem doğum, hem ölüm tarihleri ve
toplamının 19'un katı olması; Bu sistem ile varlık sahasına gönderilmiş
görevliler, o tarih sahnesine yapılmış en direkt müdahaleyi bildirmektedir.
(Sayfa 531)
Yazara göre kanat sembolik bir bilgiymiş ve sekar sisteminin
görevlilerinin doğum ve ölüm tarihleri ile ilişkiliymiş. Buna göre yazar
kitabın geri kalanında doğum, ölüm, doğum ve ölüm, doğum + ölüm sayılarını
belirterek düzinelerce kişiyi sistem görevlisi 2, 3, 4 kanatlı melekler olarak
belirtiyor ve devamında 19'un katı olan yıllarda keşfedilen/icat edilen
bilimsel gelişmeleri sıralıyor.
Burada da "kanat"ın neden ölüm ve doğum yılları ile
ilişkili olduğuna dair bir açıklama yapılmadan semboliktir denip geçiliyor. Bu
tür bir yöntemle yani delilsiz ve mesnetsiz bir biçimde herkes yorum yapabilir.
Ancak derdiniz gerçekten hakikat bilgisi ise iddia ve emreler arasında somut
bağ kurmanız gerekmektedir. Kanat kelimesinin neden "meleklerin bizim
boyutumuza inerken geçtikleri boyutların sayısı" ile ilintili olmadığını
sorsanız yazar ne cevap verir acaba? Biz 3'üncü boyuttayız. En fazla 4 kanatlı melek
denmiş, 3+4=7 al sana 7 gök (Mesela
diyorum yani;)
Celaleddin'in tüm sözlerinin kaynağının Kuran olduğunu iddia
ettikten sonra kitabı bitirmek için kendimi zorlamaya başladım ise de, gayet
seçmece gözüken bu bir araya getirilmiş ansiklopedik bilgileri gördüğümde
kitaptan tamamen soğudum ve okumaya son verdim. Bu bilgilerin seçmece/keyfi
olduğunu görmek için çok basit deneyler yapabilirsiniz. Mesela Einstein'ın ve
kitapta 19 sistemini ilk defa gündeme getiren kişi olan (kitabında böyle geçiyor
ve yalanlamıyor) Rashad Khalifa'nın doğum ve ölüm tarihlerini inceleyin. Bu
kişilerin doğum ve ölüm yılları hiç bir şekilde yukarda anlatılanlara uymuyor.
Zaten bir delil de sunmuyor bunun için yine.
Bir de on dokuzun katı olmayan yıllardaki bilimsel keşif ve icatları
listeleyin. 2013 yılı mesela. 19'un katı olmayan yıllarda da tıpkı 19'un katı
olan yıllardaki gibi bilimsel ilerlemelerin gerçekleştiğine şahit olacaksınız.
Yazının başında değindiğim, yazarın "kitabın size sunacağı tek şey hakikatlerdir" şeklindeki
ifadesine dönersek, kitabın bu sözün ağırlığını taşıyıp taşımadığı konusunda da
takdir sizin...
http://birvedokuz.com/2019/12/2050.html
YanıtlaSilSELAM.YAZMIŞ OLDUĞUN ELEŞTİRİYE BİR CEVAP OLARAK YAZI YAZILDI.YAZINI OKUYANLAR, YAPTIĞIN ELEŞTİRİYE VERİLEN CEVABI DA YUKARIDAKİ LİNKTEN OKUYABİLİRLER.İNSANLAR İKİSİNİ KIYASLAYIP KENDİ DOĞRULARINA KARAR VEREBİLİRLER.